Dünyanın Önde Gelen Haberleri ve Ansiklopedisi
Slimfit
  1. EDEBİYAT

Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu/Birinci Kısım (Bölüm 13)

Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu/Birinci Kısım (Bölüm 13)
Sakura

Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu/Birinci Kısım (Bölüm 13)

Mektebin ilk haftalarında bir pazar günüydü. Sörler bizi Kâğıthane tarafına gezmeye götürmüşlerdi.

Sörler, sokakta gezmeyi pek sevmezlerdi ama nedense o akşam karanlığa kalmıştık.

Ben, taburun en arkasında yürüyordum. Bilmem nasıl oldu, bir aralık farkına varmadan arkadaşlarımla aramdaki mesafeyi dehşetli surette açılmış buldum. Beni her zamanki âdetim üzerine en önde gidiyor zannetmiş olacaklar ki hiçbir taraftan bir ses çıkmıyordu. Derken yanımda bir gölge belirdi. Baktım, Mişel...

- Sen misin Çalıkuşu? dedi. Niçin böyle kendi kendine, yavaş yürüyorsun?

Sağ ayağımın bileğine sarılı mendili gösterdim:

- Biraz evvel oynarken düştüğümün, ayağımı yaraladığımın farkında değilsin galiba... dedim. Mişel, fena kız değildi. Halime acıdı.

- İster misin sana yardım edeyim? dedi.

- Herhalde beni arkana almayı teklif edecek değilsin...

- Tabii hayır... Buna imkân yok... Fakat koluna girebilirim, değil mi? Öyle değil... Kolunu omzuma at... Daha kuvvetli... Ben de seni belinden tutayım... Yükün biraz hafifler... Nasıl, yürürken daha az acı hissetmiyor musun?

Dediğini yapmıştım. Hakikaten iyi oluyordu.

- Mersi Mişel, dedim. Sen çok iyi bir kızsın... Biraz yürüdükten sonra Mişel:

- Biliyor musun Feride, dedi. Bu pozda yürüdüğümüzü gören arkadaşlar ne zannedecekler?

- Ne zannedecekler?

- Feride de âşık olmuş... Mişel'e derdini anlatıyor, diyecekler. ..

Birden durdum:

- Doğru mu söylüyorsun? dedim.

- Elbette...

- O halde hemen kolumdan çık.

Bu emri verirken bir kumandan gibi serttim.

Mişel, beni tutmakta devam ederek:

- Koca budala, dedi. Nasıl buna ihtimal veriyorsun?

- Budala mı? Niçin?

- Herkes senin ne olduğunu bilmez mi?

- Ne demek istiyorsun?

- Hiç... Sanki senin böyle bir maceran olamayacağını... Kimse ile kur yapmana ihtimal olmadığını...

- Niçin?... Beni çirkin mi buluyorsun?

- Hayır... Çirkin değil... Belki hatta güzel... Fakat ıslah kabul etmez surette saf, aptal...

- Benim için böyle mi düşünüyorsun?

- Ben değil herkes öyle düşünüyor... Sevgi işinde Çalıkuşu bir hakiki gourde'dur, diyorlar.

Türkçesini pek iyi bilmiyordum ama, gourde Fransızcada asmakabağı, sukabağı, balkabağı gibi bir manaya gelirdi. Hangisi olursa olsun fena şey... Zaten kısa boyum, kalınca vücudumla bu kabaklardan birine de pek benzemez değildim... Şu halde Çalıkuşu'ndan sonra bana bir de gourde diye isim takılırsa, dehşet... Ne yapıp edip bu haysiyet kırıcı tehlikenin önüne geçmek lâzım. Yine ondan öğrendiğim bir jestle başımı Mişel'in omzuna koydum, manalı bir yan bakışla hazin hazin gülümsedim:

- Siz öyle zannededurun.

- Ne söylüyorsun, Feride?

Mişel, durmuş hayretle bana bakıyordu. Ben, boynumu çarptırarak tasdik ettim:

- Maalesef öyle, dedim ve yalanımı bir kat daha yutulur bir renge sokmak için de iç çektim...

Mişel bu defa hayretinden bir istavroz çıkardı:

- Güzel... Çok güzel, Feride... Yazık ki bir türlü inanamıyorum...

Zavallı Misel, öyle sevme çılgını bir kızdı ki, bunu başkasında sezmek bile ona zevk veriyordu. Fakat, dediği gibi ne çare ki inanmaya ve açıktan açığa sevinmeye cesaret edemiyordu. Bir münasebetsizliktir yapmışım. Artık arkasını getirmek namus borcu oluyordu:

- Evet Mişel, dedim. Ben de seviyorum.

- Yalnız sevmek mi Çalıkuşu?

- Şüphesiz, karşılığı da var: Grande gourde.

Biraz evvel onun bana söylediği gourde kelimesini ben bir de başına "kocaman" sıfatını takarak ona iade ettiğim halde: "Sensin; o senin adındır!" demek bile aklına gelmiyordu.

Demek ki yalana başlar başlamaz ona kendimi tanıtmaya muvaffak olmuştum, ne saadet!

Misel, şimdi beni daha büyük bir muhabbetle kollarında tutuyordu:

- Anlat Feride... Anlat, nasıl oldu? Demek sen de ha? Nasıl, sevmek güzel şey, değil mi?

- Elbette güzel...

- Kim bu?... Çok mu güzel sevdiğin genç?

- Çok güzel!

- Nerede gördün? Nasıl tanıdın?

- Haydi, artık ısrarı bırak.

Israrı bırakmaya can atıyordum. Fakat ne uydurup söyleyeceğini bilemiyordum. Sevecek bir hakiki insan bulanlara şaşmak lâzım... Çünkü onun bir hayalini bile bulmak o kadar güç, o kadar güç ki...

- Haydi Feride... Bekleme... Yoksa benimle şaka ettin, diyeceğim.

Birdenbire telaşlandım. Şaka mı, Allah esirgesin... Ben asma yahut sukabağı ha... Öyle bir aşk hikâyesi uydurayım ki sen de şaş...

Mişel'e sevdiğim diye prezante etmek için aklıma kim gelse beğenirsiniz? Kâmran!...

- Kuzenimle birbirimize kur yapıyoruz...

- Geçen sene mektebin parloir'ında gördüğüm sarışın kuzen mi?

- Ta kendisi...

- Ah, ne güzel!

Makaleni beğendinizmi? Sosyal medyada takip edin!

Küfür, hakaret, rencide edici ve büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmayacaktır.

Sakura

San Francisco temelli bir firmanın tavuk tüyünden laboratuarda yetiştirdiği tavuk eti

Editörün Seçimi